EMEVİLEŞME SORUNU VE KAHT-I RİCAL
İş güvenliği eylem planı üzerine yapılan bir toplantı sonrası sendikacılarla birlikte kameraların karşısına geçen 62. Hükümet'in Başbakan'ı Sayın Ahmet DAVUTOĞLU'nu dinliyorum. Davutoğlu daha güvenoyunu alma sürecindeyken, İstanbul Şişli'de bir inşaat alanında, tek dertleri evlerine ekmek götürmek olan 10 işçimizi körü körüne kaybetmişiz. İktidara yakın basına bakarsanız, bu cinayet gibi kazayı neredeyse hükümeti zorda bırakmak isteyen kimi odaklar çıkardı noktasına kadar götürecekler. Maalesef ülkemizdeki sevinçli ya da acılı her olay mecrasından uzaklaştırılarak değerlendiriliyor. Afyon'da askeri alanda, Soma'da kömür ocağında olduğu gibi bu son kazada ölenlerin sayısı biraz daha fazla olsaydı diye yaklaşım gösterenler de vardır belki. Bilmiyorum, varsa şayet bütün bunlar o düşüncede olanların ayıbı; ancak bu üç olay bize bir gerçeği bas bas bağırıyor: Emevilerin iş tutma usullerini tercih edersek sonumuz da kaçınılmaz olarak yıkım ve hüsran olacaktır. Nitekim Başbakan olmasını Konya'da hemşerileriyle kutlarken, meydana gelen bu katliam gibi kaza üzerine sevinci kursağında kalan Sayın DAVUTOĞLU, yukarıda aktardığım toplantıdaki konuşmasının basına açık kısmında ısrarla ehliyetten, liyakatten, performanstan, iş ahlakından, sendikaların rolünün ne olması gerektiğinden bahis açtı.
Emaneti ehline vermek, inancımızın en temel prensiplerinden birisidir. Dört halife döneminde bu konuda çok hassas davranıldığını biliyoruz. Tarihte, Emeviler dönemiyle birlikte ise bu güzel anlayışın terk edildiğini ve toplumsal hayatta çürümenin artış gösterdiğini görüyoruz. Devlet makamlarına en uygun kişiyi atama yerine eşi dostu, hısım akrabayı, ahbap çavuşu veya kendi sülalesinden birisini getirme yöntemi tüm bürokrasiyi sarınca insanlar arasında huzursuzluk tavan yapıyor. Sosyal yapıyı derinden sarsan bu uygulama ve sonuçları, her şeyin çok iyi gösterildiği, eleştirenlerden hiç hoşlanılmadığı ve övgüler düzenlerin yerini daha da sağlamlaştırdığı bir zamanda görülmek istenmeyebilir. Ancak kazın ayağı öyle değil ve zirve yapan bir uçağın yolcularıyla birlikte yere çakılması anlık meseledir. Zira toplumun içine düşen kurdun onu içten içe kemirerek yemesi fazla zaman almaz.
Bugün hangi kuruma baksanız; nereye el atsanız kokuşma ve erimenin örnekleriyle adım başı karşılaşabilirsiniz. Örneğin, E bakanı M grubunun mensubu; M bakanlığının Teftiş Kurulu Başkanı İ bakanının kardeşi; M bakanlığının il müdür yardımcısı F ilçe başkanının ağabeyi; S ilçe müdürü M il başkan yardımcısının kardeşi; D genel müdürü A milletvekilinin kayınbiraderi; B kulübünün başkanı R C'nin hanımın kuzeni; Ö okuluna müdür yapılmaya çalışılan kişi F ilçe parti yönetiminden M'nin damadı; Ç bakanlığına atanan bakan yardımcısı eski bir milletvekili; T iline atanan müftü, V'nin bacanağı....Yola önce adalet diye çıkanların geldiği ibretlik manzara bu. Hadi biz sustuk diyelim; tıpkı dere yatağına ya da denizin doldurulmasıyla sahile yapılan evlerin bir selle denizi boylaması gibi yaşanan kimi felaketler, bu ayıbı bir şamar gibi suratımıza vuruyor. Sadece vurmakla kalmıyor; ülkemizde 76 milyonda bir kişinin gelebildiği başbakanlık makamına oturan bir siyasinin en mutlu gününde hayat kendisine zindan ediliyor.
Peygamberimiz, 'Emaneti ehline veriniz!'; atalarımızsa 'İş bilenin; kılıç kuşananın!' buyurmuşlar. Ayrıca ILO sözleşmelerine de imza atmış; bir de Devlet Memurları Kanunu'muza kariyer ve liyakat ilkelerini eklemişiz. Amma velakin uygulamada bu sözler, bu tecrübeler ve bu kanunlar kendine yer bulamamış ne fayda. Fotoğrafı büyük çektik diye kızmayın bize güç sarhoşu kardeşler! Hiçbir sarhoş, sarhoş olduğunu kabul etmez; ta ki düşüp bacağını kırdıktan sonra soluğu hastanede alana kadar. Araba devrilmeden önce yol gösterdiğimiz için bize öfke, ihtiras, kin ve hınçla bakanların gazına gelmemesini istirham ediyoruz kaptandan. Siyaseten sorumluluk makamında olanların, şu an etrafta istenmeyen adam ilan edilenlere, çok değil kısa süre sonra viraj alınamadığında 'Ne yapalım da bu arabayı çukurdan çıkaralım?' diye akıl danışmak için sıraya dizileceklerini de ön görebiliyoruz. Kötünüz biz olalım yine de fakat siz siz olun, bir kez olsun bindiğiniz dalı kesip kesmediğinizden, Emevileşme sürecine girip girmediğinizden ve kayırmacılık yapıp yapmadığınızdan kendinizi muhasebeye çekin. Eğer tespitlerimiz doğruysa siz yanlışlarınızı düzeltin yeter; yok, söylediklerimiz kasıtlıysa biz binlerce kez özür dilemeye hazırız. Düsturumuz net: Dava muzaffer olsun da varsın bizim yerimiz caminin pabuçluğu olsun!..
v ÇAĞRI: Son yıllardaki sorun, adam kıtlığı(kaht-ı rical) değil; tam manasıyla emevileşme sorunudur. Siyaset yoluyla hizmet etmek isteyen memleket sevdalılarını, hısım ve akrabalarının tavanı olmayan taleplerine gem vurmaya çağırıyorum. Ne yapayım en güvendiğim insanlar onlar diyorlarsa şayet; sözün bittiği yerdeyizdir ve sadece dudaklarımızdan dökülen kelime 'Veyl!' olur.