POTPORİ
BEDELLİ
Bugünlerde
tartışılan konulardan biri de bedelli askerlik meselesi. İlk anda ne var bunda,
hükümet başvuru sahiplerinden topladığı parayı sonuçta vatandaşlar için
kullanmayacak mı diyenlerimiz olabilir. Ama öyle değil değerli okurlarım. Her
defasında bu son denilerek çıkarılan bedelli askerlik yasaları halkın gariban
kesimlerinde çok ciddi bir burukluk oluşturuyor. Dört erkek kardeş olup da
hepsi askerliğini vatan borcudur diyerek ödemiş insanlarımız var etrafımızda.
Gündeme düşen tartışmalar tazeliğini korurken askerlik yaparak acaba yanlış mı
yaptık diye gayri ihtiyari serzenişte bulunuyor bu insanlar. Son yıllarda, parası olanlar bu ülkede
her şeyden muaf tutuluyor duygusu yerleşmeye başladı kamu vicdanında.
Bedelli üzerinden toplanan paraların tam olarak nereye kullanıldığı ise meçhul.
Ayrıca son defa denilip yeniden ısıtılarak masaya sürülen bedelli meselesinde
hem yaş hem de meblağın epey aşağıya çekileceği de basına yansıyan haberler
arasında. Bu amaçla toplanan
paraların tamamı, askerliğini fakirliğinden dolayı kışlada yapan
vatandaşlarımızın geride kalan yakınlarının ihtiyaçları için kullanılamaz mı?
Gariban, hem bedelli kapsamına giremiyor hem de o askere gittiği için
geride kalan yakınları ekonomik olarak çalışan sayısı ailede bir kişi azaldığı
için daha da fazla bedel ödüyor. Birisi zenginliğinden dolayı ödülünü(!) alıyor
ve askerlik süresinde ekonomik kayba uğramadığı gibi bu sürede aktif olarak
çalıştığı için bedellinin parasını kısa sürede kazanma imkanına sahip oluyor.
Diğeri ise hem zengin olmadığı için bedelli kapsamına giremiyor hem de bu
sürede çalışamadığı için mali açıdan bedel ödüyor. Adaleti sağlamanın bir orta
yolu bulunmalı diye düşünüyorum.
HUKUK DEVLETİ
Başbakan,
meclisteki yemin töreninde sıklıkla hukuk devleti vurgusu yaptığında doğrusu
epey ümitlenmiştim. Kendisi akademisyen kökenli birisi olduğu için idarenin
eylem ve işlemlerinde meşruiyet konusunda artık daha hassas olunacak diye. Zira her yeni hükümet, yeni heyecanlarla
yola çıkar ve dışarıya sızdırılmasa da geçmişe dönük derin bir özeleştirinin
ardından kurulur. Ancak aradan geçen 3 aya rağmen MEB'deki Şube Müdürlüğü mülakatları
ve atamalarında en az 10 farklı mahkeme kararı uygulanmıyor. Gerek idare
mahkemeleri, gerek bölge idare mahkemeleri ve gerekse Danıştay'ın son derece
somut gerekçelerle verdiği yürütmeyi durdurma kararlarını bakanlıkta takan yok.
Hukuk devletinin en müşahhas yüzü,
kural koyucuların, koydukları kurallara önce kendilerinin sadakat
göstermeleridir. Vatandaşlar mahkeme kararlarına uymadığında hemen
cezai müeyyide uyguluyoruz; ama MEB'in
en tepe yöneticisinin hukuku yok sayan yaklaşımları görmezden geliniyor. Ayrıca
okul müdürlerine ilişkin yapılan değerlendirme süreç ve kriterlerinin
objektiflikten uzak olduğuna dair mahkeme kararları, her gün ülkemizin dört bir
yanından basına düşüyor. Deniz bitmiş ve
kara görünmüştür; bu böyle gitmez, gitmemeli. 'Üstünlerin hukuku değil hukukun üstünlüğü' diyen sizlersiniz
sayın başbakan... İktidarınızda yeni bir 'üstünler
zümresine' mani olunmasını beklemek en tabii hakkımız... Yukarıda
zikrettiğimiz her iki konuda görevini kötüye kullananlar, mutlaka açılacak
tazminat davalarıyla mahkemelerce cezalandırılacaktır; fakat idarenin de
gerekli adımları atması zorunludur. Mahkeme kararlarının uygulanmasında
atılacak adım, hukuk devletine olan inancı arttıracaktır.
HALKÇILIĞIN SUYU
Muğla büyükşehir olmazdan evvel
ilçemizin birim fiyat olarak suya ödediği rakamla bugünkü fiyatlar arasında 3
kattan fazla bir fark var. Meskenlere ve kamu kurumlarına gelen faturalar el
yakar cinsten. İçtiğimiz su aynı su; suyun geldiği mesafe değişmedi; büyükşehir
belediyesinin suyla ilgili bir yatırımını görmedik ve duymadık henüz. Peki
nereden kaynaklanıyor bu fiyat farkı? Bunun
vatandaşlara bir izahı olmalı değil mi? Biz kendi adımıza yetkililerden sorup
soruşturduk ve bu artışın büyükşehir belediye meclisinin kararı olduğunu
öğrendik. Mecliste çoğunluk CHP'de olduğuna göre karar, onların isteğiyle
alınmış bir bakıma. Elbette büyükşehir belediye meclisinin kanunla kendisine
verilen yetkileri kullanma konusunda hakkı vardır. Ancak biz sade vatandaşlar
olarak halk partisi iddiasını taşıyanların bunu kararlarına yansıtmalarını
beklerdik. Yoksa 'adalette' olduğu gibi 'halkçılığın'
da mı suyu çıktı? Zira halk adına
karar verenlerin halkı düşünmeleri ve fahiş fiyat artışından kaçınmaları icap
ederdi. Tabii bu halkçılık sözde değil de özdeyse...
v ÇAĞRI: Yetkilileri, bedelli askerlik yasalarıyla insanlarımızı
askerlikten soğutmamaya; kanunlara uymada en başta kendilerini sorumlu davranmaya
ve halkın içtiği suya göz dikmemeye davet ediyorum. Eğer herkes bu ülkede eşit
vatandaş ise lütfen bedellinin, hukukun ve halkçılığın suyunu çıkarmayalım.