İDAM CEZASI
Değerli okurlarım, burada
kaleme aldığım her yazı, dert edindiğim her konu, insanımızın ve insanlığın
meselelerini ihtiva etmekte ve ona dönük çözüm çağrılarını içermektedir. Deneme
üslubuyla kendimi de zaman zaman öznesi yaptığım konuların dahi asıl amacı,
kişisel bir hususu paylaşmak değil; bu vesileyle yaşanan hadiselere kalıcı ve
sağlıklı çözüm reçeteleri sunmaktır. Çünkü ben de sonuçta bu toplumun ve geniş
insanlık ailesinin bir üyesiyim. Bugün ele alacağım husus ise üzerinde birey,
toplum ve insanlık açısından etraflıca durulması gereken bir olgudur. Özellikle
post modern çağda özgürlüğün sınırsızlık olarak algılandığı bir dönemde,
biliyorum yazacaklarım tepki de çekebilir; ancak biraz geri çekilerek
teklifimin nedenleri ve detayları irdelendiğinde makuliyeti anlaşılacaktır. Baştan
belirteyim ki doğru bir yargılama neticesinde verilen idam cezası, mağdur yakınlarının
teskin edilmesi, suçluların caydırılması ve suçların azaltılmasında önemli bir
işlev görecektir. Elbette idama çarptırılacak suçların titizlikle belirlenmesi ve
adil bir yargılama şartıyla.
Ülkemizde ya da
dünyanın herhangi bir yerinde gün geçmiyor ki mağduru bir çocuk, bir kadın veya
savunmasız bir canlının olduğu cinayet haberleriyle karşılaşmayalım. En temel
insan hakkı olan yaşama hakkına kastedenlerin bizatihi kendi yaşama haklarını
sürdürmelerini sağlayan mevcut sistemimiz adaletli bir hukuk mekanizması olabilir
mi? Yahut da bu uygulamaya imkan tanıyan anlayış, acaba ne kadar vicdanidir? Daha
baştan katilin yaşama hakkını merkeze alan bir yargılama ve en fazla ömür boyu
hapis cezası veren bir hukuk sistemi, mağdurların acılarını tam anlamıyla teskin
edebilir mi? Suçlunun hakkını gözeten bir yaklaşım, hakikatte mağdurun
mağduriyetini perçinlemiş olmaz mı? Mutlak manada adaletin icrası için, geç
gelen ve eksik kalan cezalandırma süreci sonunda maktulün yakınları neler
hissediyorlardır diye empati yapmak gerekmez mi? Eğer kanuni olan ama hukuki ve
vicdani olmayan bir ceza sistemi yürürlükte ise bu durum suçları teşvik ediyor
olamaz mı? Cezamı yatar ve bir süre sonra da nasıl olsa dışarı çıkarım
anlayışı, suçlunun elini güçlendiriyor olabilir mi? İşin doğrusu bu ve benzeri
sormak ve üzerine etraflıca düşünmek gerek.
Ülkemizde yaşanan Özgecan
kızımızın dramı vesilesiyle iki bakanın talep ettiği idam cezasının geri
getirilmesini, Büyük Birlik Partisi yıllardır dillendiriyor ve seçim beyannamesinde
de bu suçun kapsamına dair bilgiler veriyor. Esasen 1980 sonrası fiilen uygulanmayan
idam cezasını, Avrupa Birliği dayatmaları nedeniyle 1999 yılında şimdiki
iktidarın da desteğiyle kaldırmıştık. O günden bu yana 15 yıl koca yıl geçtiği
halde Avrupa Birliği'ne giremediğimize göre AB için tek engel, yasalarımızda
idam cezasının bulunması değilmiş. İdam
cezasına ilişkin teklifimiz, terör olaylarına karışanları, seri katilleri, çocuk
ve kadınlara dönük istismarın ve cinayetlerin faillerini, işkenceyle öldürme
fiiline imza atanları, kamu malını zimmetine geçirenleri, kamu imkânlarını
şahsi çıkarları için hoyratça kullananları ve vatana ihanet edenleri
kapsamaktadır. Tabii ki yargılama sürecinin tüm safhasının hukuka dayandırılması
zorunluluğuyla. Çünkü idamda amaç, suçlunun infazının yanı sıra, toplumda bu
tür suçlara olan meylin engellenmesini de kapsamalıdır.
İsterseniz şimdi de
idam cezasının uygulanması ya da uygulanmaması neticesinde birey, toplum ve
insanlığın kayıpları veya kazançları neler olmaktadır sorusunu tartışalım. Bir
kere cezalarda maktulün geride kalanlarının olduğu kadar kamu vicdanının da
onayının alınması, yargılamada hakkaniyet açısından hayati öneme haizdir. Bir
insanı haksız yere öldüren bir caninin hapiste de olsa yaşamını devam ettirmesi
ve bakım masraflarının kamu tarafından üstlenilmesi, bireylerin ruhlarında ve
kamuoyunun maşeri vicdanında derin yaralar açmaktadır. Eğer mağdurun birinci
derece yakınları katili affederse veya ömür boyu hapsine rıza gösterirlerse
mesele yoktur. Aksi durumda devletin, ben
sizi affediyorum yahut da kısasa kısasın dışında bir müeyyide ile katili cezalandırıyorum
demesi, suça teşvik manasına gelir. İdam cezasının belli başlı suçlarda
uygulanması, hem bireylerin adalete ve devlete güvenini arttıracak hem de suça bulaşmada
ve suç sayısında azalmaya zemin hazırlayacaktır. Böylelikle, adaleti bireylerin
gerçekleştirme girişimleri de engellenecektir.
İnsanı
yaşat ki devlet yaşasın, düsturunu benimseyen bir anlayışın topluma ve giderek
tüm insanlığa hâkim kılınmasının yolu, doğrudan insan canına kastedenlerin
imhasıyla sağlanabilir. Bugün, toplumsal barışı gerçekleştirmek iddiasıyla
terör örgütüyle müzakere için masaya oturanların, savunmasız masum insanların katillerini
kimseye sormadan affedenlerin yahut da canilerin hak ettikleri cezayı
almalarına bir şekilde mani olanların, toplumda her daim canlı tutulması
gereken birlikte yaşama duygusu ve adaletin tesisinde açılan kırılma ve
gediklerin hesabını iyi yapmaları gerekiyor. Adalet mevzusunda kesinlikle, kol kırılır yen içinde kalır,
diyemeyiz. Büyük barışa giden yol, tek tek faillerin hesap vermesi ve bedel
ödemesinden geçer.
v ÇAĞRI: Başta vergi verme olmak
üzere onca yükümlülüğe uyan vatandaşların, devletten istediği taleplerin ilk
sıralarında güvenliğin sağlanması ve adaletin tecellisi gelir. Devletin somutlaşmış
hali olan iktidarı, asli vazifelerini yerine getirirken, adil olmaya davet
ediyorum. Çünkü adalet, mülkün temelidir.