AYSBERGİN ASIL YÜZÜ
Şehitlerimizin mekânı cennet olsun! Hepimizin başı sağ olsun! Tüm ülke olarak acıların en derinini yaşıyoruz. Dram mı trajedi mi ne tür bir adlandırma yapacağımıza karar veremiyoruz. Öyle ki trajedinin içinde komedi bile ortaya çıkıyor ve elim olayın meydana geldiği Soma’da, Muğla Valiliği’nden geldiğini iddia eden kimi yüzsüzler yardım kampanyası için para toplamak gibi arsızlıklara bile girişebiliyorlar. Allah’ım sen aklımıza mukayyet ol! Sadece ülkemizin dört bir köşesi değil, dünyanın duyarlı birçok yerinden acılarımızı paylaşan ve her konuda desteğe hazır olduklarını beyan eden insanların mesajlarına da şahit oluyoruz. İnanıyoruz sevinçler paylaşıldıkça artar ve yine acılar da paylaşıldıkça azalır. Ülke genelinde 3 günlük yas ilan edilmesi de tüm ülkemizin seferber olması da dünyanın duyarlı insanlarının mesajları da bir yere kadar. Yine de ateş düştüğü yeri yakıyor. Kendi adıma meşum olayın gerçekleştiği günden beri daha agresifleşmiş durumdayım ve eğlenen bir çocuk bile görsem tahammül edemiyorum. Siz varın yakınlarını kaybeden insanlarımızın sinir sistemlerindeki yıpranmayı bir düşünün! O yüzden olay yerindeki mağdurların çeşitli tepkilerini anlayabilmeliyiz.
Bir yandan cenazeler maden ocağından çıkarılıyor, bir yandan çıkarılan cenazeler teşhis edilip defnediliyor, diğer yandan da yaralar sarılmaya devam ediyor. Devlet olarak birlik ve beraberlik konusunda özen gösteriyoruz. Bir iki vakayı dikkate almazsak muhalefetinden medyasına varıncaya kadar herkes sorumluluk duygusuyla hareket ediyor. Elbette olayın oluşma nedenleri üzerine hazırlanacak raporlar kamuoyuna açıklandığında kazanın meydana gelme sebeplerini çok daha net anlayacağız. Rapora bağlı olarak da mutlaka sorumluları ortaya konmalıdır. Fakat toplumun raporu beklemeye takatinin olmadığı da görülmeli ve en azından üst düzeyde denetim konusunda genel sorumlu olan Çalışma Bakanı sorumluluğu üstlenerek istifa etmelidir.
Tabii aysbergin görünen yüzü bu kazadır ama ülkemizin çalışma hayatı, eğitim hayatı, spor hayatı, akademik hayatı, tarım ve turizm, vergilendirme sistemi ve ihale yöntemleri, taşeron işçilik gibi hemen her sektör yeniden masaya yatırılmalı ve ciddi tedbirler alınmalıdır. Kanaatimiz odur ki aysbergin görünmeyen yüzündeki en temel eksiklik denetimin yetersizliğidir. Özellikle dış denetim konusunda kurumlar üzerindeki devletin sorumluluğu görmezden gelinemez ve devredilemez. Mevzuatın sıkılığı denetimin kaliteli hale gelmesine hizmet etmiyor. Belki en sert kanunları yasamadan geçiriyoruz ama uygulamada birçok ihmalimiz var ve onları da kişilerin inisiyatifine bırakıyoruz. Hiçbirimiz bu son kaza olacak diyemiyoruz. Başbakan’ın eline tutuşturulan kâğıttan diğer ülkelerdeki büyük kazaların uzun yıllar öncesine ait olduğunu öğreniyoruz. Başbakan iyi niyetli bir açıklama yapayım derken bir bakıma baltayı taşa vuruyor ve o bilgileri merkeze alacaksak ülkemizin diğer ülkelerinin 150 yıl gerisinde olduğunu kabul etmiş ve açıklamış oluyor. Her kim bu notu onun eline verdi ise o da ya danışmanlığı bırakmalı ve ya aysbergin görünmeyen yüzünü istemeden de olsa görmemize ön ayak olduğu için ödüllendirilmeli(!)
Üzülerek belirteyim ki her vatandaşımızın şu an için yüksek olan duyarlılık katsayısı günler ve aylar geçtikçe yine düşecek ve ne acı ki çoğumuz günlük yaşamımıza ve eğlenceye döneceğiz. Çok azımız eğitimden siyasete, çalışma hayatından tarıma, turizmden askeriyeye gerçek sorunlarımız konuşacağız. Geri kalan kahir ekseriyetimiz ise o birkaç vicdanlı insanı ya yok sayacak ya da envai çeşit gerekçeyle onun sesine ses vermeyeceğiz. Nereden mi biliyorum; 2000’li yıllarda yaşadığımız depremlerden sonra da benzer hassasiyetler zaman içinde kaybolup gitmedi mi? Vatandaşlarımızın tamamını sorumluluk konusunda eğitmek hayat boyu öğrenmenin temel ve vazgeçilmez görevi olmalı.
Büyük Fotoğraf’ın teklifine kulak vereceklere sesleniyorum: Şahsiyetli insanlar yetiştirmek için önce eğitime eğilelim. Eğitimde ilk hedefimiz sorumluluk duygusu yüksek insanlar yetiştirmek olsun. Denetim konusunda yasaların yanında uygulamalarımızı bir kez daha gözden geçirelim ve gerekirse denetimin denetimini de yapalım. Kadere inanıyorum; lakin tevekkülü doğru anlamadığımızı itiraf ediyorum. Sadece günü kurtarmakla ülkemizin büyük sorunları çözülmüyor ve kişilere endeksli çözüm önerileri de bir süre sonra kabak tadı veriyor. Bu tür acıları fırsat olarak görüp hükümeti sıkıştırmaya yönelik eylemler yapanlar da daha sonuç alıcı yöntemlerle konuya eğilmeliler. Acılar kendi emellerimiz için bir gerekçe olmamalı. Şiddetle eleştirelim ve bıkmadan önerelim. Önermeden yapılan eleştiri ile krizleri fırsata dönüştürme hastalığı da toplumdaki tedaviye muhtaç aysbergin diğer kısmı değil mi?