TEKLİF YAZILARI / MEHMET
UÇAR
(mehmetucarcem@hotmail.com)
BABACAN'I DİNLİYORUM GÖZLERİM KAPALI
Kim ne derse
desin, farklı toplum kesimleri kadar rakip siyasi düşünce mensuplarınca da geçmiş
AKP iktidarlarının en takdir edilen bakanının Başbakan Yardımcısı Sayın Ali BABACAN olduğunu rahatlıkla
söyleyebiliriz. Onun geniş kitlelerce beğenilmesinin ana nedeni, icraatlarının
yanı sıra eleştiriye açık olması ve kimi zaman da özeleştiri içeren gerçekçi
konuşmalarıdır. Geleneksel Bâb-ı Ali Toplantıları'nda
yaptığı konuşmada, bakınız neler söylüyor Sayın BABACAN: "Demokrasi, hemen yanı başında sağlam
bir hukuk ile ancak ayakta durabilir. Yargı alanında ne kadar başarılı olursak
demokrasimiz de o kadar güçlenecek. Yargı alanında ne kadar başarılı olursak
demokrasimiz, ekonomimiz o kadar başarılı olacak. Eğer bu zayıf tablo devam
ederse hem demokraside hem de ekonomide görmüş olduğumuz bu tabloyu bile mumla
arar duruma geliriz. Su ve ekmek nasıl ihtiyaç ise hukuk da aynen öyle bir
ihtiyaç."
Geçenlerde düzenlenen geleneksel Bâb-ı Ali Toplantıları'na
konuk olan Babacan, toplantıda yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, dünyada baş gösteren 2008 krizinden hızla
çıkmasının en önemli sebeplerinden birinin, bankaların bünyesinin sağlam
oluşundan kaynaklandığını vurguluyor ve sözlerine "Aksi halde tek bir bankada dahi olabilecek bir zafiyet bütün
sisteme bir gecede sirayet edebilir. Bir gece belli başlı bir banka takasında
bir zafiyete uğrasın; ertesi günü bunun 10 bankaya, 15 bankaya anında
etkilerini görürsün. Dolayısıyla, birbirleriyle kenetlenmiş tek bir bankanın
dahi tüm sisteme zarar verebileceği bir yapıdır bankacılık." şeklinde
devam ediyor.
BABACAN, uyarılarını şöyle sürdürüyor: "Biz ekonomi alanında ne yaparsak
yapalım; Türkiye için güzel şeyler yaptığımızı iddia edersek edelim; eğer
Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk devleti olmasıyla ilgili ciddi soru
işaretleri oluştuysa, bu başlı başına bir problem. Bu ekonomimiz açısından da
problem, demokrasimizin işleyişi açısından da problem. Demokrasi, kuşkusuz
yönetim şekillerinin en güzeli. Halkın kanaatlerinin, eğilimlerinin bir ülkenin
nasıl yönetileceğine yansıdığı güzel bir yönetim modeli."
Garip şairi
Orhan VELİ gibi gözlerimizi kapatalım ve duraksamadan İstanbul yerine şiir
gibi konuşan Sayın BABACAN'ı dinlemeye devam edelim isterseniz: "Demokrasi hemen yanı başında sağlam
bir hukuk ile ancak ayakta durabilir. Eğer bir ülkede 'Demokrasi var, ancak
hukuk konusunda sorunlar var' diyorsanız, işte o ülkede demokrasinin sıhhatli
işlemesi bir süre sonra mümkün olmaz. Eğer kurallar açık değilse, kurallar
şeffaf değilse, kurallara uymayanlar ile alakalı yaptırımlar yeterince güçlü
değilse, eğer ülkenin yargısı iyi işlemiyorsa, burada demokrasi zaafa
uğrayabilir. Ekonomi üzerindeki etkilerini zaten iş dünyamız, günlük işlerde gayet güzel bunu hissediyor.
Eğer davalar çok uzun sürüyorsa, bilirkişilik müessesesi ile ilgili ciddi
sıkıntılar oluştuysa, kararlar tutarlı değilse, alt mahkeme ile üst mahkeme
birbirinden tamamen farklı sonuçlara varabiliyorsa, bu iş dünyası açısından ve
tabii ki ekonomi açısından son derece sıkıntılı bir tablo oluşturur. Yargının,
mutlaka ve mutlaka evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde, Anayasa, yasalar ve
belki de daha önemlisi vicdan ile hareket etmesi gerekiyor."
Sayın BABACAN, tespit ve önerilerini şu biçimde
bitiriyor: "Yasaların bir dili var,
bir de ruhu var. Onun için vicdan faktörü çok çok önemli. Biz evrensel hukuk
normlarını baz alan bir sistem arzu ediyoruz. Anayasamızın kolay, anlaşılır,
sade bir anayasa olmasını arzu ediyoruz. Yasalarımızın kısa, öz ve anlaşılır
olmasını arzu ediyoruz. Bunun yanında, yargı sisteminin hem bağımsız hem
tarafsız işlemesi gerektiğini söylüyoruz. Tabii kolay bir alan değil. Yargı
alanında ne kadar başarılı olursak demokrasimiz o kadar güçlenecek. Yargı
alanında ne kadar başarılı olursak ekonomimiz de o kadar başarılı olacak. Eğer
bu zayıf tablo devam ederse de, hem demokraside hem de ekonomide görmüş
olduğumuz bu tabloyu bile mumla arar duruma geliriz. Bu kadar önemli. Su ve
ekmek nasıl ihtiyaç ise, eğer refah diyorsak, demokrasi diyorsak, hukuk da
aynen öyle bir ihtiyaç. Ekmek, su gibi ihtiyaç."
Orhan
VELİ'ye teşekkür ederek BABACAN'ın
tahlillerinden ayrılıp yeniden gözlerimi açıyorum. Sonra, Sayın BABACAN'ın bu
sözleri söyleme gerekçesini anlayabilmek ve yerli yerine oturtabilmek adına muhafazakâr
camianın ismini/şiirlerini ağızlarından düşürmeseler de kendisini ne kadar
anladığı meçhul Üstad Sezai KARAKOÇ'un
"Şairler yaşayamadıklarını
yazarlar/Yazmak istediklerini yaşarlarsa, susarlar" mısralarının anlam
derinliğinde dolanıp duruyorum. Ne iyi bir hukukçu ne başarılı bir siyasetçi ne
de ağzına bakılan bir ekonomist olmadığımdan dar aklımla bu mısralardan bir
uyarlama ve çıkış yolu arıyorum. Arıyorum aramasına; ama hukuk ve şiir arasında
kısa sürede bir rabıta kurmak kolay olmuyor. Derken zihnimde çakan yoğun
şimşeklerin ardından önümdeki kâğıda peşi sıra şu tespit cümleleri dökülüyor: Siyasetçiler, yaşayamadıklarını söylerler; söylemek
istediklerini yaşarlarsa susarlar... Geride kalan fetret yıllarının sonunda hukukun önemini kavrayabilmek de küçümsenmeyecek
bir kazanç; şimdiyse iş sadece gereğini yapmaya kalıyor. Ben, iflah olmaz bir ümitvarım...Haydi, rastgele! Aman birazcık cesaret
lütfen!..